Kur’an ve Sünnet’te; insanın Rabbi, kendisi ve yaşadığı topluma yönelik bütün ilişkilerini ve yaşam tarzını kuşatan temel prensipler bulunmaktadır. İslam’ın bu hükümler ile şekillendirdiği “Müslüman şahsiyeti” eşsiz ve örnek bir insan tipidir. Bu değerler ile donanan bir Müslüman, toplum içinde üstün değerlere sahip bir birey olarak seçkin bir konuma sahip olur.

Biz Müslümanların öncelikle dini doğru yaşamak adına bu prensiplere uyması gerekmektedir. Daha sonra ise üzerimizdeki davet vazifesinin gereği olarak, davetin ilk safhası olan hâl davetini gereği gibi yerine getirmek adına bu prensipleri uygulama noktasında azami hassasiyet göstermeliyizdir.

Biz de bu yazımızda, bu prensiplerden olan ve insan ilişkileri noktasında özellikle davet-tebliğ ilişkisini koparmamak adına dikkat etmemiz gereken bir husus üzerinde duracağız: “Müslüman, başkalarının haklarına saygı duymalıdır.”

Allah’ın Üzerimizdeki Haklarına Karşı Saygı

Müslümanın, insanlarla ilişkiye geçmeden önce Rabbi ile olan ilişkisini düzenlemeli ve Rabbinin onun üzerinde mevcut bulunan haklarına karşı saygılı olması gereklidir. Nitekim bizim başka insanlar ile ilişki kurmamızdaki asıl gaye Rabbimizin bize emrettiği dini yine O emrettiği için insanlara anlatmak değil midir?

“Kim, Allah’ın korunmasını emrettiği şeylere hürmet ederse, bu Rabbi katında kendisi için mutlak hayırdır.” – Hac Suresi, 30.

Allah’ın hürmet edilmesini emrettiği şeyler, O’nun Kur’an’da bildirdiği emirleri, yasakları, kanunları ve hükümleridir. Bütün bunların esaslarını bilip öğrenmek ve hayatımıza tatbik etmek vazifemiz olduğu gibi bunları da Allah’a duyduğumuz saygıdan ötürü yaptığımızda, ahiret hayatında bunun karşılığını görmüş olacağız inşallah. 

“Kim Allah’ın işaretlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu kalblerin takvâsındandır.” – Hac Suresi, 32.

Ayette kastedilen “Allah’ın işaretlerinden” maksat; dinin alametleri ve dinin gereği olan ibadetler ile alakalı çeşitli ahkamlardır. Ayet özelinde; haccın farzları, hacda kesilen kurbanlar ve hac görevinin ifa edilmesi esnasında hürmet gösterilmesi gereken mekanlar gibi hususlar öne çıkarılmış olsa da, biz buradan bütün her şeyi anlamalıyız. Allah’ın bize gönderdiği nimetler ve o nimetlerin oluşma sürecinden tutalım da Müslüman takviminin habercisi olan gökteki hilale kadar her şey bizim için Allah’ın işaretidir ve biz Müslümanlar olarak bu işaretlere saygı göstermekle mükellef bulunuyoruz.

Ve son olarak Allah’ın üzerimizdeki haklarından en önemlisini Rasûlullah aleyhisselam’dan öğreniyoruz; “kendisine iman edilmesi ve şirk koşulmaması Allah’ın kulları üzerindeki haklarındandır.

Nitekim Rasûlullah aleyhisselam Muaz b. Cebel’e hitaben; “Muaz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu bilir misin?” diye sordu. Muaz: “Allah ve Rasûlü bilir.” dedi. Peygamber aleyhisselam şöyle devam etti: “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, ona ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi ona ortak koşmamalarıdır. Peki, bu görevlerini yerine getiren kulların Allah’ın üzerindeki haklarının ne olduğunu bilir misin?” Muaz: “Allah ve Resulü bilir.” dedi. Hz. Peygamber aleyhisselam: “Onların Allah üzerindeki hakları, Allah’ın onlara azap etmemesidir” diye buyurdu. – (Buhârî, Müslim)

Evet! Şirk koşmadan Allah’a iman eder ve imanımızı da salih ameller (ibadetler) ile destekler isek, Allah’ın üzerimizdeki hakkını yerine getirmiş olacağız. Burada en önemli husus ise “şirk koşulmaması” şartıdır. Çünkü Allah şirki affetmeyeceğini bize Kur’an’ı Kerim’de şöyle haber vermektedir:

“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar.” – Nisa, 48.

Mü’minlerin Birbirleri Üzerindeki Haklarına Karşı Saygı

“Mü’minler ancak kardeştirler” (Hucurat, 10) ayetinin ilk muhatabı olarak her daim İslam kardeşliğinin öneminden dem vuran Rasûlullah aleyhisselam, Müslüman’ın bir diğer Müslüman kardeşi üzerindeki hakkının beş olduğunu söylemiştir.

Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah aleyhisselam şöyle buyurdu:

“Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye iştirak etmek, dâvete icabet etmek, aksırana “yerhamukellah” demek.” (Buhârî, Cenâiz 2; Müslim, Selâm 4. Ayrıca bk. İbn Mâce, Cenâiz 1)

İmam Müslim, başka bir rivayette ek olarak “senden nasihat isterse ona nasihat et” ifadesini de ziyade olarak zikretmiştir.

İslam toplumunun manevi dinamikleri ancak ve ancak kardeşlik hukukuna riayet edildiğinde oluşacak ve güçlenecektir.

Müslümanın Parolası: Selâm

Selâm, Müslümanlar için adeta bir parola niteliğindedir. Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Kelâma başlamadan selâm vermek, tabir-i caiz ise “ben Müslümanım, ben eminim, benden emin ol” diyerek taraf belirtmektir.

“Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha iyisiyle selâm verin veya ayniyle mukabele edin.” – Nisa, 86

Selâm, müminlerin birbirine duası ve iyilik temennisidir. “Allah’ın koruması altında olasınız” veya “Selâmet, esenlik sizin üzerinize olsun ve sizden ayrılmasın” anlamlarına gelir.

Hasta Kardeşini Ziyaret

Hastalık da sağlık da dert de deva da Rabbimiz’den bize çeşitli imtihan vesileleri olarak gelen durumlardır. İnsan ne kadar dikkatli olursa olsun her zaman aynı sıhhat üzere olamaz ve hastalanır. Ki Allah’ın elçileri bile çeşitli zamanlarda çeşitli hastalıklar ile imtihana tabi tutulmuşlardır.

Hastalanan insanın neşesinin azalması, moralsiz olması, üzüntüsünün artması, onun psikolojik ve fiziksel olarak zor bir süreç geçirmesine neden olur. Bu sebeple, sağlığında onun yanında olan Müslüman kardeşinin hasta iken de onun yanında olması yahut bunu uzaktan da olsa hissettirmesi, varsa bir ihtiyacını görmesi kardeşlik hukukunun bir gereğidir.

“Kim güzel bir şekilde abdest alır, Müslüman kardeşine, sevap düşüncesiyle hasta ziyaretinde bulunursa, cehennemden yetmiş yıllık yürüme mesafesine uzaklaştırılır.” – (Ebu Davud)

Cenazeye İştirâk Etmek

Her ne kadar cenaze namazı farz-ı kifaye olsa da, üzerimizdeki bir hak da; hasta kardeşlerimizin son günlerinde yahut son anlarında onların yanında olmak, ahirete irtihallerinin akabinde de cenazelerine iştirak etmek hem onun hem de yakınlarının sevinmelerine vesile olmaktır.

Cenaze namazı esnasında ona hakkımızı helal ettiğimizi beyan etmemiz, onun için Rabbimizden af ve mağfiret dilememiz ve onun Müslümanlığına şahitlik etmemiz Müslüman kardeşimiz için İslam kardeşliği adına yerine getirmemiz gereken son vazifelerimizdendir.

“Herhangi bir Müslüman ölür ve onun cenaze namazını, Allah’a şirk koşmayan kırk kişi kılarsa onların cenaze için yaptıkları dualarını Allah mutlaka kabul buyurur.” – (Müslim, Ebu Davud, İbni Mace, İbni Hibban, Tabarani, Ahmed bin Hanbel Müsned)

Davete İcabet Etmek

İslam, yapısı gereği sosyal bir dindir ve sosyal ilişkilerin kurulmasını (akrabalık, komşuluk, arkadaşlık vs.) önemsemektedir. Rasûlullah aleyhisselam’ın bizlere kardeşlik hakkı olarak buyurduğu “davete icabet etmek”, O’nun yerine getirme konusunda azami gayret ettiği sünnetlerinden birisi idi.

Rasûlullah aleyhisselam; davet edenin zengin yahut fakir olmasına, çocuk veya yaşlı olmasına bakmaksızın imkânı nispetinde davet edildiği yere icabet ederdi. İslam şeriatına aykırı bir durumun oluşması mevz-u bahis olmayan bütün davetlere icabet etmemiz, kardeşlerimizin üzerimizde bir hakkıdır. Eğer davete gitmemek için herhangi bir geçerli mazeretimiz varsa, bizi davet eden kişiye söyleyip davetine icabet edemeyeceğimizi mutlaka söylememiz gereklidir.

“Biriniz bir düğün yemeğine davet edilirse, böyle bir davete icabet etsin.” – (Müslim, Nikâh, 97-98; Ebû Davud, Savm, 74; İbn Mâce, Nikâh, 25)

“Her kim davete icabet eylemez ise, gerçekten o, Allah’a ve Rasûlüne isyan etmiş olur. Oruçlu olsa bile, icabet eder ve duada bulunur. Eğer oruçlu değilse yer ve dua eder. Eğer (özürsüz) yemez ise günahkâr olur ve cefa etmiş bulunur.” – (Müslim, Nikâh, 110; Ebu Davud, Et’ime, 1)

Aksırana “Yerhamukallah” Demek

Allah’ın bütün nimetlerine şükretmek, Müslümanın kulluk vazifelerinden biridir. Bu sebeple, aksıran kimse “elhamdülillah” der. Aksıranın şükrettiğini duyan Müslüman, “yerhamükellah” diye karşılık verir. Bunun anlamı “Allah sana rahmetiyle muamele etsin” demektir. Aksıran da kendisine dua eden Müslüman kardeşine “yehdînâ ve yehdîkümullah (Allah bize de size de hidayetini nasib etsin)” diye karşılık verir. Bütün bunlar, Müslümanların en küçük ayrıntılarda bile birbirlerine karşı bir takım hak ve vecibelerinin olduğunu ve böyle bir durumda dahi İslam kardeşlerinin birbirine dua etmesinin önemini göstermektedir.

“Allah aksırandan hoşlanır, esneyenden hoşlanmaz. Sizden biriniz aksırıp “elhamdülillah” deyince bunu işitenin “yerhamükellah” demesi, üzerine bir vecibedir. Esnemeye gelince, sizden biriniz esnediği zaman, gücünün yettiği kadarıyla onu yapmamaya ve ağzını açarak “hâh hâh” dememeye çalışsın. Çünkü bu şeytandandır ve şeytan bu halinden dolayı o kimseye güler.” – (Tirmizî, Edeb 7)

Müslüman Olmayanlara Karşı Saygı

İslam, yaratılmış varlıklar içerisinden insana büyük değer vermektedir. İnanan ve inanmayan herkes için şefkat kanadını açarak mü’min ile kâfir arasında ayrım yapmadan rızıklandıran Rabbimiz, insanlar arasında adaletle hükmetmiş ve Müslümanların da böyle olmasını istemiştir.

“Din için sizinle savaş etmeyen ve yurtlarınızdan sizleri çıkarmayan kimselere iyilik ve ihsan etmenizden, onlara adaletli davranmanızdan Allah (c.c) sizleri menetmez. Şüphesiz Allah adil davrananları sever.” – Mümtehine, 8

Ayrıca komşuluk hakkı çerçevesinde de İslam’dan nasip almamışlar dahi olsa, onların hakkını teslim etmemizi Rasûlullah aleyhisselam tavsiye etmiştir.

“Üç çeşit komşu vardır: Bir hakkı olan komşu (hakkı en az olan komşu budur), iki hakkı olan komşu ve üç hakkı olan komşu. Bir hakkı olan komşu Müslüman olmayan komşudur. İki hakkı olan komşu, Müslüman olan komşudur. Bir hak İslâm’ın, diğer hak da komşuluğundur. Üç hakkı olan komşu ise; komşu, Müslüman ve akraba olan kimsedir. Bir hak İslâm’ın, bir hak komşuluğun, diğer bir hak ise akrabalığın hakkıdır.” – (Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, 5/207; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 8/164)

Lakin eğer Müslüman olmayan bu kişi eğer İslam’a saldırıyorsa, İslam’ı karalamak için propaganda yapıyorsa ona karşı da Rabbimiz’in emrini yerine getirmede tereddüt etmemeliyiz:

“Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.” – Tevbe, 29

Hayvanlara Karşı Saygı

İslam dininin yüce kitabı Kur’an’ı Kerim’de Rabbimiz bizlere kâinatta yarattığı her şeyin bir ayet (işaret/alamet) olduğunu ve bizim bu ayetler üzerine derinlemesine tefekkür etmemiz gerektiğini beyan eder. Bu ayetlerden birisi de hayvanat cinsinden yaratılmış varlıklardır.

“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa, hepsi ancak sizin gibi ümmettir. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.” – En’am, 38

Ümmet olarak vasıflandıran bu hayvanlar ve canlı-cansız yaratılmış diğer varlıklar kendi lisanları ile Allah’ı tesbih etmektedirler:

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey (herkes) O’nu tesbih eder. Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim olan Allah’ı tesbih eder.” – Cuma, 1

Yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olarak vasıflandırılan insandan beklenen de Allah’ı tesbih eden her varlığa şefkat ve merhametle davranması ve Allah’ın azametinden korkmasıdır. Rasûlullah aleyhisselam da sadece insanlara değil, bütün canlılara karşı merhametli olunması gerektiğini buyurmuştur:

“Merhametlilere Rahman olan Allah merhamet eder. Siz yerde olanlara acıyın ki göktekiler de size acısın Rahm; Rahman isminden bir damardır; Her kim bağları koparmaz ilgiyi kesmezse Allah’ta onu rahmetine ulaştırır. Her kim de bağları koparırsa Allah’ta o kimseden rahmetini keser. – (Müslim, Birr ve Sıla, 23; Tirmizi, Birr, 16.)

Yine Rasûlullah aleyhisselam; hayvanlara iyi davranmanın cennete girmeye, kötü davranmanın ise cehenneme gitmeye sebep olacağını ashabına söylemiş ve hayvanlara kötü davranılmamasını emir buyurmuş, aşağıdaki kıssaları onlara (ve bize) nakletmiştir:

“Yolda gitmekte olan birisinin susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya inip suyundan içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır. Adam kendi kendine: “Bu hayvan da benim gibi susamış.” deyip kuyuya tekrar iner. Ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve günahlarını bağışlamıştır.” Bunun üzerine sahabîler: “Hayvanları sulamakla bize de sevap var mıdır?” diye sordular. Resulullah (asm): “Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır.” buyurmuştur. –  (Buhari, Enbiya, 54.)

“Bir kadın, bağlayıp yemek vermediği ve yer haşerelerinin yemesi için serbest bırakmadığı kedi yüzünden cehenneme girdi.” buyurmuştur. (Buhari, Bed’ül-Halk 17.)

Netice itibari ile İslam; hayvanların sevilmesini, onlara merhamet edilmesini, fıtratlarına uygun işlerde ve zorlanmadan yapabilecekleri görevlerde istihdam edilmesini, dövülmemesini, hasta oldukları zaman da tedavi ettirilmesini emretmektedir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here