“Onlar bir ümmet idi geldi, geçti” (Bakara, 134) veya “esâtîrul evvelîn” (Mutaffifin, 13).
Sıkça duyduğumuz bu söz Kur’an-ı Kerim’de ki geçmiş ümmetler için söylenmiştir. Gerçekten onlar bizim için örnektiler. Gerek hidayete eren gerekse azgınlıkta ileri giden ümmetler, bize nasıl bir duruş sergileyeceğimizin ip uçlarını veriyor. Böylece İslam ümmeti olma görev ve sorumluluğunun bilincinde olan bir mümin olmak için çaba sarf eden samimi Müslümanlara ihtiyaç var. Bu bağlamda bu bilince sahip mümin kullara büyük görev düşmektedir. Bakın Kur’an-ı Kerim bu özelliği ne güzel tarif ediyor:
“Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim´in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur´an´da) size «Müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah´a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevla’nızdır. Ne güzel Mevla’dır, ne güzel yardımcıdır!” (Bakara, 78).
Ayette geçtiği üzere, bu ümmet seçilmiş olduğunu asla unutmamalıdır. Üstelik Rasulünü (asm) bize önder ve rehber kılarak, İslam’ı bize kolaylaştırdı. İbrahim’in (asm) Hanif olan dosdoğru yoluna iletilen ve kendisine Müslüman adı verilen bir ümmet olmuşken, maalesef yaşantımızla adeta bu vasfımızı tekzip eden bir ümmet haline geldik. Tüm benliği ile egosuna ve nefsi arzularına râm olmuş bir hayat sürerek öz benliğimize ihanet eden bir hayat sürmekteyiz. Bunun en bariz örneğini son dönemde itibarsızlaştırma yarışına girilen ümmetin alimlerinin yalnızlığı, Müslüman mahallesinde salyangoz satıcılarının avazları çıktığı kadar bağırarak ortalığı ayağa kaldırmaları ve Müslümanlarında buna sessiz kalmaları; ayrıca dünya coğrafyasındaki Müslümanların yürek parçalayan hali bu durumu açıkça özetlemektedir. Muhacir ve Ensar kardeşliğini sergilemesi gereken ümmet, hicret etmek zorunda kalan mümin kardeşini bir yük veya sığıntı olarak görmektedir. İnsanlık değerlerinin ayaklar altına alındığı şu günlerde, en çok, ümmet olma bilincine sahip olan bireylere ihtiyaç vardır.
Peygamber (asm) bir hadis-i şerifinde; “Müminler birbirini sevmede ve korumada ve birbirine acımada bir vücudun azaları gibidirler. Vücudun herhangi bir organı rahatsız olsa diğer organları da bu yüzden ateşlenir, uykusuz kalır.” (Buhari, Edeb, 8/12) buyurarak, Müminlerin nasıl olması gerektiğini ayan beyan ifade ediyor. Başka bir ayette ise Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız. (Çünkü) Allah’a inanırsınız.” (Al-i İmran, 110).
Şu anda yeryüzü Müslümanlara dar edilmiş, Müslüman kanı akıtmak için yarış içine giren ehl-i küfre karşı ayet ve hadisin işaret ettiği topluluklar olmak için azami gayret sarf etmeliyiz. Bu yüzden ümmet olmanın temelinde cem olmak, yani hak davası üzerine bir cemaat (topluluk) olmak elzemdir. Dünya sevgisi ve dünyevileşme hastalığından sıyrılıp ahiret yolcusu gibi hedefine sağlam adımlarla yürüyen müminler olmalıyız. Elbette bu kolay olmayacak; bu yolda birtakım zorluklar ve türlü badirelerden geçmek gerekecek. Tüm bu meşakkatli yolculukta gerekli sağlam imâni donanımlara sahip olmak tüm müminlere farzdır. İslam düşmanları bu yolda tuzak kurup amaçlarına ulaşmak için her türlü hazırlığını yapmış bir şekilde beklemektedirler. Bunlara karşı, “Allah’a ve Rasûle itaat ediniz, birbirinizle çekişmeyiniz, yoksa dağılırsınız, böylece gücünüz, kuvvetiniz kaybolur!” (Enfal, 46) ayetinde geçtiği üzere uyanık olunmalıdır.
Başka bir ayette ise “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a / Kur’an’a) sımsıkı yapışın, parçalanmayın” buyurularak, müminlere bölünmemeleri ve parçalanmamaları konusunda uyarılarda bulunulmaktadır. Yani Rabbimiz bizden cemaat olmamızı ve birlikte hareket etmemizi istiyor. Cemaat olmanın önemi bu kadar mühim olarak görülüyor. Diğer bir ifadeyle ümmet olma bilincinde cemaat olmak yatıyor. Cemaat olan topluluklar bireylerin ferdi hareket etmesinin önüne geçerek toplu hareket etmeyi önemserler. Bu yüzden cemaatte hayır vardır. Toplumun irşad edilmesinde cemaat fertlerinin önemi büyüktür. Çünkü bu topluluk çevresini İslamlaştırma adına maksimum gayret sarf etmeli, kendisine yüklenmiş olan davetçi vasfına uygun olarak iyiliği emretme ve kötülükten de alıkoyma görevini layıkıyla yerine getirmelidir.
Ümmet bilincine sahip olmak; tüm Müslümanları kuşatan onların dertleri ile ilgilenen kardeşlerin yaralarına merhem olan, kardeşlerinin her türlü ihtiyacını gideren mümin bir kul olmaktır. Allah’ın indinde kabul olunan dinin ancak İslam olduğu Al-i İmran suresinde açık bir şekilde beyan edilmektedir. Bu yüzden Müslüman olmaktan başka çıkar yol yoktur. Öyle ise “Müminler ancak kardeştirler” (Hucurat, 10) düsturuna riayet ederek davranmalı, kardeşliğin gereğini yerine getirmelidirler.